
AKDENİZ’E YAKILAN AĞIT
Nusret Gürgöz
atlasam boşluğa
tuza köpüğe karışıp deniz olacağım
sonra bir uzak sahile vuracağım
kumun çakılın içinde bir başıma
bir türkü tutturacağım yalnız mı yalnız
kederli mi kederli
derken
altın saçlı çocuklar bulacaklar beni
çilli çocuklar
(Boşluk) Ergül Çetin
Ergül Çetin, benden birkaç yaş büyük olsa da aynı kuşağın şairleriyiz.1980 öncesinin ‘toplumcu’ dilinden beslenerek düştük şiirin ırmağına. Zaman zaman aynı dergilerde şiirlerimiz göründü.
Geçen gün sahafta, sevgili Ergül’ün 1984’te Yarın Yayınları’ndan çıkmış ‘bir avuç kum’ adlı şiir kitabını buldum. Hemen aldım tabiî ki. Eve getirdim, geçmişe yolculuklarla, okumaya koyuldum.
Şiirlerin bir kısmı, 1980 öncesinin yükselen toplumsal muhalefetinin izlerini taşıyor. Bir kısmında, 1980 karanlığından kesitler var. Bir kısmında ise el değmemiş bir doğanın, dingin ve uzun kasaba hayatının izlerini bulmak mümkün.
Bilenler bilir, Ergül Çetin Antalyalıdır. Şiirlerinde o Akdeniz’in o güzelim coğrafyasının kokusunu, tadını bulmak mümkündür.
12 Eylül’den sonra, hemen hemen tüm şairlerde doğaya dönme , taşraya sığınma … eğilimi oluşmuştu. Aynı ‘kaçış’ı Ergül’ün bu kitaptaki ‘ Güneyde Bir Kasaba’ bölümüne aldığı ve Alanya’yı anlattığı dizelerinde de görmek mümkün.
O yıllarda Alanya nasıl bir yerdi doğrusunu isterseniz ben bilmiyorum. Ama Ergül bize anlatıyor .
‘mutluyum, bütün yollar denize çıkar Alanya’da
bütün merdivenler sade bir gökle buluşur sonunda
yürüsem
güvercin sağnakları boşanır saçak diplerinden üstüme
…
ve sonra gene gök mavisi gök uçsuz bucaksız
…
bizimdir bu girilince yasemen kokan sokaklar
her gece surların tepesinden tekerlenerek
denize düşen ay
bu sarmaşıklarla sarılı duvar bizimdir
…’ derken mutluyum şiirinde sanki ‘yeryüzü cennetinden söz etmektedir.
2
‘…
yağmurlar boşanıyor kırmızı toprakla kıvanarak
…
martıların yumuşak kanat seslerine
gömülüyor dünya
…
başımı kaldırsam deniz kayalar
ak köpüklü dalgalar gücenir
indirsem gök, bulut ve yıldızlar gücenir.
ben burda yaşıyorum işte
tam denizin kıyısında
incirlerin, kayaların, ölü teknelerin
ve balıkçı kahvelerinin tam yanında ‘ derken sanki bugünün vahşiliğini hisseder de yazar Burda şiirini.
Ergül, dolu dolu yaşar ‘taşra’yı o yıllarda, kıyı kahvelerine ilk o iner, denizde taş kaydırır, martıları sayar, uyanan sarmaşıklara bakar :
‘kahveci ilk çayı sunuyordu
balıkçılar
ilk maviyi tutmuş getiriyorlardı
yüzlerinde tuzun dövdüğü bir anlam
ilk merhabayı sunuyordu insanlara yaşam
ağlarında ıslak maviler
ve yosunlar taşıyarak
yüzlerinde bir uzun yorgunluk
ve güzellik taşıyarak Akdeniz’den
çıkıp geliyorlardı sislerin içinden
çiğ basmış otlara basarak’
Sonra, taşradaki zamanın sonsuzluğunu- durgunluğunu anlatır Durgun Şiir şiirinde:
‘kıyıya çekilmiş kayıklar durur burda
…
sessizce geçer zaman
usulca yıpratır yüzleri
sessizce yaşlanır delikanlılar
sessizce kocar kadınlar
çora çocuğa karışır
…
İnsanlar durur sonsuz bir bekleyişle
Bilmezler bekledikleri şeyi
…
Zaman
yağmurun yumuşacık yağışı gibi
martıların dalgalarla sevişmesi gibi
gürültünün içinde
sessizce geçer…’
3
Şiirlerin hepsi, 12 Eylül zulmünün dorukta olduğu 1981’de yazılmış.
Nereden nereye?
O dingin Akdeniz kıyıları, yağmalandı Sevgili Ergül. Kocaman oteller dikildi güzelim kumsallara. ‘Halkımız’, ancak kötü halk plajlarında denize girebiliyor. Oteller mafya babalarının zorbalıklarıyla el değiştiriyor. Silahlar konuşuyor. İnsanlar katlediliyor.
Kıyılarda balıkçı kahveleri yok artık. Martılar da, asmalar da, sarmaşıklar da, kaplumbağalar da, denizin maviliği de … paranın, kârın,zorbalığın, neoliberalizmin… zulmüne teslim oldu Sevgili Ergül!
Sevgili Ergül,
1980’den sonra bizler için, bizi suçlamak için: ‘Bunlar 12 Eylül öncesine dönmek istiyorlar.’ diyorlardı muktedirler.
Oysa 1980’den sonra biz doğaya dönmüştük.
Şimdi ise ; ‘…seni ispanyadan şiliden / zincire vurulmuş halkların gözyaşından / tanıyorum / seni yalnız türkülerinden / türkülerinden tanıyorum neruda…’ diyerek taa Latin Amerika’yla kardeşlik dili kurduğun – kurduğumuz, 12 Eylül’den öncesine dönmenin tam sırasıdır.
Nisan – 2009
Antalya
Ergül ÇETİN de, siz de doğru yazmışsınız sayın Nusret GÜRGÖZ. Yirmi yıldır bu şehirde yaşıyoruz elimiz kalem tutsa olumsuz gidişatı anlatacak çok şey var. Ergül ÇETİN hünüz Alanya’ya kazmanın vurulmadığı dönemleri anlatıyor ki, Portakal çiçeklerinin bozulmamış kokuları anlatılır. Şimdiyse o kokuların yerini yeni teknoloji evler, mahalleler kuruluyor. Maki ile kaplı tepeleri bile artık ev inşaatlarının istilasına uğramışken sahiller de sizin söylediğiniz gibi artık. Daha acısı yeni nesil toprağın kıymetini bilmek yerine gününü akşamlara dizmektedir. Alanya’nın şiirini yeniden yazmalı şimdi, söyleyin Ergül ÇEYİN’e.