Pazar gün (2 Eylül 20212)Antalya Cam Piramit Düden Salonu’nda bir forum gerçekleştirildi.

Konu yeni eğitim sistemi olan 4+4+4’tü. Salonda yüz kadar kişi vardı. Çoğunluk üniversite öğrencileri ve öğretmenlerdi. Yani bu işin içinde olanlardı. Hal böyle olunca da söz alıp konuşan çok oldu. Konuşan herkes konuya hakimdi. Keşke iktidar partisinden, ya da iktidarın eğitim konusunda görev üstlenen yöneticilerinden birileri olsaydı da kafası açılsaydı. Sanırım forum sonunda koşarak gider “Acele etmeyelim, biz bu işi yanlış yapmışız” derlerdi. Çünkü biraz düşünen insan böyle yapardı. Konuşmacılardan biri “Bu yaşta eğitim, bilimsel eğitim uygulayan hiç bir devlette yok. Afganistan gibi yerlerde var” dedi. Bu sanırım her şeyi açıklıyor. Hedeflenen, itaat eden, gösterileni yapan, baş eğen, ama neden niçin diye sorgulamayan bir toplum yaratmak. Zaten korku toplumu yaratılmıştı, yani alt yapı hazır sayılırdı. Fırsat bu fırsattır denmiş olabilirdi.

Beş yaşını yeni bitirmiş bir çocuk, bırakın el kaslarının gelişmemesini, düşünce olarak da eğitime uygun değildir. Zihninde soyutlama yoktur, şaka yapılırsa gerçek sanır. her türlü baskı onları korkutur, içine kapanmasına yol açar. Sadece söyleneni yapan, yaratıcı olmayan, kendini ifade edemeyen, sönük ve sinik kişilikler yetişir.

Böylesi bir eğitimden sonra, sonucun bu olacağını görmek için, eğitimci olmaya gerek yoktur. En cahil insan bile bunu görebilir. Fakir Baykurt’un bir anısı buraya denk düştü. “Öğretmen oldum, anama öğretmenliğimi göstermek istiyorum. Onu derse götürdüm, anam bir köşeye oturdu benim dersimi izliyor. Ben sert öğretmenin iyi öğretmen olduğunu sanıyorum. Çocuklara verip veriştiriyorum. Dersin sonunda anama sordum. ‘nasıldım?’ diye.  Anam biraz buruk ve düş kırıklığına uğramış gibiydi. ‘Oğlum çocuklara sert davranırsan, onların içindeki aslanı öldürürsün’ dedi. Ben o günden sonra sert davranışımdan vazgeçtim” diye anlatmıştı.

Hepimiz biliyoruz ki, din ağırlıklı bir eğitim, sert, buyurgan, itaate dayalı, ezbere değer veren bir eğitimdir. En büyük kaygımız da bu yöndedir. Ne kadar seçmeli adında olursa olsun, o dersler zorunludur. Çünkü bu ülkede hiç bir seçim özgürce yapılamamıştır. Her alandaki mahalle baskısı malumdur. Ben oğluma din dersini seçtirmemiştim. Küçük bir kasabada olduğumuz halde, çocuk okul yöneticilerinin baskısı ve fiziksel şiddeti yüzünden, daha on bir yaşında ildeki yatılı okula gitmek zorunda kaldı. Şimdi bana “Anne seni hiç affetmeyeceğim, beni yatılı okula yolladın, oysa ben sana doyamamıştım henüz” diyor. Benim başka çarem kalmamıştı, ama çocuk o yaşta bunu göremezdi. Yaşamın pratiği laf kalabalığına getirilen sözlerle anlatılamıyor. Yetkili kişiler televizyonlara çıkıp geniş geniş konuşuyorlar. “İsterseniz seçmezsiniz” diye. Her şeyin dayatıldığı bir ülkede hangi babayiğit seçmeyebilir?

Avukat Nusret Gürgöz anlattı. “Ateist bir aile, çocuğunun din dersini almasını istemedi. Dava açtık, yerel mahkemede kazandık, Danıştay bozdu” dedi.

Bir ülke ki, polisten korunmak için “İmdat Polis” merkezi kuruluyor. Hani sözde polis, asayişi sağlamak, halkı korumak  içindi? Halkın ne devlete, ne kolluk kuvvetlerine güveni vardır. O nedenle herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda kalmaktadır. Kadın tecavüzcüsünün ceza almayacağını bilir, sorunu kendisi çözmek durumunda kalır. 4+4+4 eğitimi uygulanırsa, kız çocukları 13 yaşından sonra eğitimden alınıp evlendirilecektir. Ülkenin yüzde otuzu çocuk gelinken, bu oran oldukça yükselecektir. Kadın, üç ile beş arası çocuk doğurup eve büsbütün kapatılacaktır. Kadına “Al sana iş, otur çocuklarını büyüt” denecektir. Kadının iş aramasına gerek kalmayacak, çünkü zaten sosyal yaşamın dışına itilmiş olacaktır. Patriyarkal sistem, köpeksiz köyde, değneksiz dolaşacaktır.

Halkın çocukları böyle yetiştirilirken, iktidardakiler çocuklarını ileri ülkelerde okutacaklar, geleceğin yöneticileri olarak yetiştireceklerdir. O çocuklar yurda döndüklerinde, yönetim için tek çatlak ses çıkmayacak bir toplumla karşılaşacaklardır. Biz çocuklarımıza “Onurlu gelecek” derken, işte onlar da çocuklarına böyle bir gelecek sunacaklardır.

Bu arada unutulan çok şey vardır. Avcının bildiği yol kadar tilkinin de bildiği yolların olduğu. Bunca hevesli oldukları eğitim sisteminin uygulanmasına geçildiğinde, hiç ummadıkları denli zorlukların beklediğini fark edeceklerdir. Arapça sevdalısı iktidarın aksine halkın Arapça derdi yoktur ve hiç de yaşamında gerekli olmamıştır. Zaten bu kadar çok Arapça öğretmeni de yoktur . İmamların kıt bilgisiyle uygulamaya geçilir mi geçilir, ama yine de bu uyduruk ve bilimsellikten uzak eğitimin ne kadar ömrü olur? Bence iktidar hemen bu uygulamadan vazgeçmelidir. Nasıl olsa bir gün vazgeçecektir, öyleyse zaman harcamanın anlamı nedir?.

Can Yücel’in şu sözlerini anımsamanın zamanıdır. “Dünya, öküzün boynuzunda dururmuş. Her kıpırdayışında deprem olurmuş. Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur, kıpırdasın da gör.” İşte o zaman, en önemli konularda acele karar alanlar, oldu bittiye getirip halka tuzak hazırlayanlar, “Acele giden ecele gider” sözünün doğruluğunu göreceklerdir. Tarihin çöplüğü böyle iktidarlarla doludur.    

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here