
Başkan Erdoğan, bu sefer Bülent Ecevit’i, ABD Başkanları karşısında tavır almadığından dolayı eleştirmiş. Sosyal medyada bununla ilgili bolca haber çıktı. Bülent Ecevit yaptığı/yapmadığı bir çok şeyden dolayı eleştirilebilir. Özellikle 2000 yılında adına utanmazca ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ denilen cezaevinde 32 mahkûmun öldürülmesi onun döneminde olmuştur. Başka günahları da vardır elbet ama ABD’ye tavır almamak, o günahlardan biri değildir. Koltuğa ABD desteğiyle oturan ve bilfiil 10 yıl ortaklık yapan ve her başı sıkıştığında ABD’ye gidip Obama ile, Trump ile ikili görüşmeler yapmak için can atan, bunu havuz gazetelerinde ballandırarak yazdıran bir iktidarın bu suçlamayı yapması inanılmaz. 1973 yılında yaşanan haşhaş ekimi krizi ya da Kıbrıs Harekâtının 2. Aşamasını Bülent Ecevit ABD’ye rağmen yapmıştır. Fakat daha yakın tarihi hatırlamakta yarar var. O günleri anlatan bir yazımdan;
“2002 yılına girildiğinde ise Türkiye bir yandan ekonomisini tekrar IMF eliyle “düzeltmeye” çalışırken bir yandan da ABD’nin Irak planlarıyla uğraşmak zorunda kalıyordu. Başbakan Ecevit 2002 Ocak ayında ABD’ ye giderek bu konu üzerine görüşmeler yapıyordu. 91 Körfez savaşı sırasında da ABD harekâtına karşı çıkan Ecevit’in görüşlerinde bir değişiklik gözlenmiyor, komşu bir ülkeye saldırılmasına karşı çıkıyordu. Bu tutarlılık ABD Hükümetinin hiç hoşuna gitmiyordu elbette. Ecevit’in bu ziyaretinden 10 gün sonra bir başka Türk heyeti ABD’de konuk ediliyor: Çiçeği burnunda AKP Genel Başkanı R.Tayyip Erdoğan ve ekibi… Heyet, CIA kuruluşu olan RAND Corporation ile birkaç toplantı yaptıktan sonra Erdoğan ve arkadaşı Cüneyt Zapsu, gizli olarak Karanlıklar Prensi lakaplı Richard Perle ile görüşme yapar. Bu temasların hiçbiri resmi nitelik taşımaz. Ardından AKP’liler New York’ ta bir dizi temasta daha bulunurlar. Erdoğan ve ekibi için görüşmeler olumlu gitmektedir. Bu süreçte Amerikalılar, erken seçimlerde AKP’yi desteklemenin kendi çıkarları açısından uygun olduğuna karar vermiş bulunuyorlardı.
Görüşmelerden 2 ay sonra ABD Savunma Bakanı Dick Cheney Ankara’yı ziyaret ediyor fakat Irak konusunda ne Ankara’dan ne de Genelkurmay Başkanlığı’ndan istediği desteği bulabiliyordu. Bu ziyaretten sonra 4 Mayıs 2002’de Ecevit hastalanarak hastaneye kaldırılıyor, ilk aşamada tam teşhis konulamıyor, Ecevit 2. kez hastaneye yatarken Ekonomiden Sorumlu Bakan Kemal Derviş’in başlattığı erken seçim tartışmaları gündeme geliyor, özellikle medya dünyasından Ecevit’e yönelik inanılmaz bir biçimde Başbakanlık’tan çekilmesi için yayınlar yapılıyordu. Kemal Derviş’in erken seçim baskıları sonuç veriyor ve Hükümette anlaşamadığı MHP lideri Bahçeli Temmuz ayında erken seçim olacağını açıklıyordu.
AKP 2002 seçimlerinde iktidar olduktan sonra AKP Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk ziyaret ettiği yer yine ABD idi. O zaman siyasi yasaklı olması nedeniyle seçime giremeyen Erdoğan‘ın sıfatı sadece Parti Başkanıydı, Başbakan ise Abdullah Gül’dü. ABD ziyareti için davet, Irak Saldırısı planlayıcılarından Wolfowitz’in yönlendirmesiyle bizzat Başkan Bush’tan gelmişti. ABD için en önemli konu, yapılacak Irak Saldırısı nedeniyle Türkiye’nin alacağı tutumdu. AKP Hükümeti bu konuda ABD’ye güvence vermekten kaçınmadı ve Kuzey Irak sınırından ABD ye geçiş sağlama sözü verildi. Fakat AKP Hükümeti’nin bunu kolayca yapabilmesi mümkün değildi. Türkiye’nin iç dinamikleri, Ordu ve Cumhurbaşkanlığı’nın tutumu neticesi, 1 Mart Tezkeresinin çok az bir farkla Meclis‘ten geçmemesi ve Kuzey Irak Cephesinin açılmaması üzerine ABD hükümeti düş kırıklığına uğradı. Bunu da her fırsatta dile getirmekten kaçınmadılar. ABD, AKP Hükümetini desteklemeye devam etmesine rağmen, Tezkere’nin geçmemesi, unutamayacakları bir durum olarak hep kalacaktı. Nitekim bu olaydan beş ay kadar sonra 4 Temmuz’da Süleymaniye de Türk Özel Kuvvetlerinin başına çuval geçirilerek tutuklanmaları, Türkiye açısından kırılma noktasını oluşturmuştu. ABD Ordusu ve Türk Silahlı Kuvvetleri birbirlerine olan güvenlerini kaybetmişler ve her adımlarını kontrol ediyorlardı.” yazmışız 10 yıl önce.
Arkasından Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile TSK, Amerika’nın istediği şekilde değişiyordu. Bunun sonucu 15 Temmuz Darbesine kadar gidecekti. TSK’nın bu hale gelmesinde de AKP’nin aslan payı vardı elbette.
Tüm dış politikayı tarumar eden Erdoğan’ın, öyle ya da böyle bağımsız dış politika için emek vermiş Bülent Ecevit’e laf söylemesi, tarihin üzerimizdeki lanetinin devam ettiğinin bir göstergesidir.