Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği ve Eğitim-Sen Antalya Şubesi yaptığı basın açıklaması ile “4+4+4 kesintili eğitim konulu yasa tasarısı” hakkında görüşlerini kamuoyu ile paylaştıı. Eğitim Fakültesi önünde adına basın açıklamasını okuyan Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof.Dr.Hilmi Uysal “Yeni eğitim tasarısıyla ortaya atılan her bir ilke için farklı bir amaç güdüldüğü, ancak farklı bir neden gösterildiği açıkça anlaşılacaktır.” dedi.
Basına ve Kamuoyuna,
Öğretim Üyeleri 4+4+4 yasa tasarısı ile ilgili sakıncalara dikkati çekmekte ve yasa tasarısını hazırlayanların niyetinden kuşku duymaktadır.
4+4+4 yasa tasarısının önerdiği eğitim sistemi, yürürlükteki eğitim sistemini birçok yönüyle yeniden yapılandırmakta ve köklü bir değişimi içermektedir. Yüksek öğrenimin belirleyici unsuru üniversiteye gelen öğrenci düzeyi ile onların kavrayış ve algılayış yeteneğidir. Dolayısıyla biz öğretim üyelerini bu konudaki yapılandırmalar doğrudan ilgilendirmektedir.
Yeni tasarıda diploma 12 yıl sürecek eğitimin sonunda verilecek. Öğrencilere tanınan açık öğretim olanağı ilk 8 yıldan sonra yürürlükte olacak. Bunun açılımı şudur: Bir öğrenci 8 yıl eğitim aldıktan sonra okula hiç gitmeden sadece sınavlara girerek diploma sahibi olacak. Sahip olduğu diploma ile 12 yıl aralıksız eğitim almış biriyle -aynı yeterlilikte olmadığı halde- aynı haklara sahip olacaktır. Bu durum, artık evrensel bir ilke ve aynı zamanda adaletin temeli olan eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca okulda verilen eğitimin önemli bir yanını oluşturan gerek öğretmen-öğrenci arasında gerekse öğrencilerin kendi aralarındaki etkileşim boyutu yok sayılmış olacaktır. Açık öğretimin bazı olumlu yanlarına karşın özellikle de ilköğretimde öğretmen ile öğrencinin yüz yüze gelmesi son derece önemlidir. Bunun dayanağı, eğitimin bilgi aktarımından çok daha geniş bir şey olması gerçeğidir. Açık öğretim ağırlıklı olarak bilgi boyutunu önceleyen bir tekniktir.
Açık öğretim olanağı, eğilimleri dikkate alındığında halkın büyük bir bölümünün kız çocuklarının okuldan uzaklaştırılması biçiminde yorumlanacaktır. Bununla beraber, gündüz saatlerini çalışarak harcayacak olan öğrenciler için birçok özel akşam lisesinin açılma olasılığı vardır ve yüksektir. Böylece eğitim yeni tasarıyla dolaylı biçimde yine paralı duruma getirilecektir. Çeşitli sınavlara hazırlayan dershanelerin yanında bir de akşam liseleri eğitim sisteminin kamburu olarak ortaya çıkacaktır. Yeni taslakta ilköğretimin parasız olduğu ibaresi çıkarılmıştır. Anayasa’da yapılacak bir değişiklikle ilköğretimde paralı hale getirilebilecektir. Bu atmosfer, aileleri zorlu eğitim giderleriyle yüz yüze bırakacağı gibi belli kesimlere de rant sağlayacaktır.
Yeni eğitim tasarısı iki maddi sorun getirecektir. Bu tasarı şu anda çalışmakta olan sınıf öğretmenlerinin bir bölümünün işsiz kalmasına neden olacaktır. İlk aşama 4 yılla sınırlanacağından hâlihazırda 5 farklı sınıfa eğitim veren sınıf öğretmenlerinin beşte biri açıkta kalacaktır. Sınıf sayısı azaldığından her 5 öğretmenden birine gereksinim de kalmayacak. Dolayısıyla bu öğretmenler önemli bir hak kaybına uğrayacak ve mağdur olacaklar. Buna ek olarak fiziksel koşullar da yeni sistemi destekleyecek durumda değildir. Yeni okul binalarına gereksinim duyulacağı açıktır. Yeni sistemin 2012-2013 eğitim yılında başlayacağı konuşulurken yeni okul binalarının yetişmesi güç görünmektedir. Bu sorunun, ikinci 4 yılla son 4 yılın birleştirilmesi biçiminde çözülme olasılığı da şu anda lisede olan öğrencilerle ilkokul 5. sınıfta olan öğrencilerin aynı okul binalarında eğitim almalarını gerektirecektir. İlköğretime başlama yaşının 7’den 6’ya indirilmesiyle yasanın uygulanmaya başladığı ilk yıl 1.sınıf öğrenci sayısı ikiye katlanacaktır. Bu durum birçok açıdan büyük sorun oluşturacaktır. Bu nedenle uygulanabilirliliği yoktur. Bütün bunların yaratacağı sorunlar henüz dillendirilmiş bile değildir. Kısacası bazı öğretmenlerin mağdur olma olasılığı ve fiziksel yetersizlikler, yeni eğitim sisteminin birçok maddi sorun yaratacağının açık göstergeleridir.
Eğitim tasarısıyla öne sürülen düzenlemelerden biri de ilk 4 yıldan sonra öğrencilerin meslek liselerine gitmek için yönlendirilecek olmasıdır. Öğrenciler 4. sınıfı bitirdiklerinde yaklaşık 10 yaşında olacaklar. Bu kadar erken bir yaşta belli meslek koşullarıyla karşılaşmak eğitsel açıdan birçok sakınca içerir. Bir yandan çocuk işçilerin varlığıyla mücadele ettiğini iddia eden hükümet, diğer yandan 10 yaşındaki çocukları şimdiki meslek liselerinin atmosferine taşıyarak kendisiyle çelişmektedir. Ancak biliyoruz ki bu açılacak olan imam hatip liselerinin ortaokul kısmına öğrenci yönlendirmek biçiminde sonuçlanacaktır. Mesleki eğitim ortaokulda başlayacağına göre bir meslek lisesi konumundaki imam hatip liseleri de bu kapsama girecektir. Bunun nasıl yapılacağı da açıktır: Yeni tasarıda en çok dile getirilen kavramlardan biri olan yönlendirme bu işlemin aracı olacaktır. Yönlendirmeyi kimin yapacağı, hangi yönde yapacağı soru işaretleriyle doludur.
Yeni tasarıdaki başka bir nokta seçmeli dersler konusudur. Bu sistem sayesinde öğrenciler laik bir eğitim ile bağdaşmayacak dersleri “zorunlu/seçmeli” olarak alabilecekler. Bu ilke için vitrin, derslerin seçmeli olacağı yönü vurgulanarak düzenlenmeye çalışılsa da gerçek hiç de öyle değildir. Türk eğitim sisteminin birçok kurumunda var olan seçmeli dersler bir süre sonra “zorunlu seçmeli” diye adlandırılmaktadır. Yeterli öğretmen ya da fiziksel koşul sağlanamadığından sözüm ona öğrencilere esneklik tanıma amaçlı konulan birtakım seçimler, dayatılmış yaptırımlara dönüşmektedir. İlköğretimde verilecek olan bu seçimlerin de aynı biçimde sonuçlanacağı açıktır. Böylece dindar gençliğin yetiştirilmesi, belirtilen zorunlu seçmeli derslerle kolaylaşacak ve hızlanacaktır. Bununla beraber, seçmeli dersler için de verilecek olan yönlendirme hizmeti amaçlanan sonuca ulaşmayı zaten sağlayacaktır.
Yeni eğitim sistemi çocukların öğrenim yaşamları boyunca başarılı olmalarını önemli ölçüde sağlayan okul öncesi eğitimini de baltalamaktadır. Okul öncesi eğitiminin en önemli işlevi, öğrencileri birçok açıdan ilköğretime hazırlamaktır. Bu eğitimi almış öğrencilerin ilköğretimde daha başarılı olduklarını gösteren çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Bilimsel çalışmaların böylesi somut bulgularını yok sayarak eğitimi tasarlamak büyük bir yanlışlıktır. Bu yaklaşım, sadece açıkça belirtilmekten kaçınılan gizli amaçlar söz konusu olduğunda sergilenir. Hükümet, kendi politik tasarıları için okul öncesi eğitimi işlevsizleştirerek eğitim karşıtı bir adım atma hazırlığındadır.
Belirtilen noktalara yeniden bakıldığında, yeni eğitim tasarısıyla ortaya atılan her bir ilke için farklı bir amaç güdüldüğü, ancak farklı bir neden gösterildiği açıkça anlaşılacaktır. Bilime inanan bütün insanların ve bütün eğitimcilerin daha uygar bir insan profili yetiştirecek bir tasarının ortaya çıkması için seslerini duyurma sorumluluğu vardır. Şu an itibariyle tartışılan tasarı yasalaşırsa, yetişecek insanlar uygar bir toplumun üyeleri olamayacaklardır. Eğitim, uzun vadeli bir iştir; eğitim dünyasında yapılan hatalar da ancak uzun vadede bir çözüme kavuşabilir. Bilim ve teknolojinin bu denli içselleştirildiği, sonucunda uygarlığın insanı biçimlendiren başat öğe olduğu böyle bir çağda onlarca yıl geriye gitmenin vebalini taşımak üzere olan şimdiki çağdaş insanlar, eğitim tasarısına sessiz kalmanın hesabını gelecek kuşaklara veremeyeceklerdir.
Kamuoyunu, meslektaş ve öğrencilerimizi yasa teklifinin bu özellikleri konusunda bilgilendirmeyi ve yöneticileri eğitimcilerin ve akademisyenlerin görüşlerini dikkate almaya çağırmayı Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği ve EĞİTİM SEN olarak bir borç biliriz.
Saygılarımızla,
Akdeniz Üniversitesi Öğretim ÜYELERİ DERNEĞİ
EĞİTİM SEN ANTALYA ŞUBESİ
12.3.2012