21 Aralık 2013 günü Büyükşehir Belediyesinin 3. kez gerçekleştirdiği Kadın Zirvesi yapıldı.

Konuşmacılar, bu konuda bilgili, ama tam da içinde olmayanlardan da seçilmişti. Konu; “Kadın ve Medya” olunca, elbette konuşmacılar, televizyon ve gazetecilerden seçilmişti. Kadın hareketinin içinde olanlardan pek kimse olmasa da panel dolu dolu geçti. Tuluhan Tekelioğlu, her cümlesinde kadınları sorumlu tutsa da, diğer konuşmacılar konuyu toparlamaya çalıştılar. İyi ki de öyle oldu, çünkü yurdumuzda ve dünyada kadına yönelik her alandaki şiddetten en az sorumlu tutulacak, en son suçlanacak kadındır.  Bu yüzden tuluhan Tekelioğlu’nun bu konuda daha bir fırın ekmek yemesi gerekmekte.
Zirvenin açış konuşmasını, İstatistik Kurumu Genel Müdürlüğünden Meral Demirtaş yaptı. Konuşmasında kadın diline vurgu yaptı. Kadının yeterince temsil edilmediğini söyledi. Merkezle taşranın arasındaki farkın büyüklüğüne dikkat çekti.
Başkan Akaydın ikinci açış konuşmacısıydı. Antalya’da kadınlar için belediyenin yaptıklarını anlatırken, sığınaktan bahsetti. Medyanın kadın bedeni üzerinden yaptığı yayınları eleştirdi. Bunların az gelişmiş ülkelerde emperyalist ülkelerin değersizleştirme programları olduğunu söyledi. Evlenme programlarını eleştirdi. Kısa ve öz konuşmasından sonra, Kemal Kılıçdaroğlu geldiği için gitmek zorunda olduğunu söyleyerek ayrıldı.
İlk oturum; Oturum başkanı, Hülya Alp, konuşmacılar; Pınar Türenç, Hakan Aygün, Şennur Erdoğan olarak devam etti.
Hülya Alp, “Medya kadın politikalarını üretirse durum şimdiki gibi kötü olur. Karar mekanizmalarında kadın belirginleşirse, medyada içeriği üreten kadın olursa durum düzelecektir. Diziler, itilmiş kakılmış, sokağa çıkmayan kadın üretiyor. Farklı maddeye tahammül edemeyen bir toplum var. Alışılmışın sürmesini istiyor. Dik duran kadını işleyen dizilere isyan ediliyor. Kadın- erkek eşitliğine direnen bir erkek politikası var. Beni överken, erkek sözcüğünü kullanma gereği duydular. Erkek gibi kadın dediler. Hanımağa dediler” dedi.
Hakan Aygün, “Babalı oğullu bir soygun var. Kadınlara teşekkür ederim, analı kızlı soygun yapmadıkları için” diyerek son olaylara gönderme yaptı. “Gezi direnişinde kadın duyarlılığı göründü. Biz kadını görselde tercih ediyoruz, karar mekanizmalarında değil” diyerek bu doğrultuda konuştu.
Pınar Türenç; “35 yılımı medyada geçirdim ve bu zaman içinde çok canım yandı. Koridorlarda çarptığım hep erkekler oldu. Erkeklere rağmen çalıştım. Kadının bedenini, onurunu koruması çok zor. Değer yargılarının oluşmasında en önemli güç medya. Medyanın üçte biri kadın. Onlarda da kadın bakış açısı yok. 2013 yılında ilk kez bir kadın medyanın başına başkan olarak geldi (ben). Ben bu ilkten sevinç yerine acı duydum, neden şimdiye dek kadın gelemedi diye. Dünyanın en mutlu ülkesi Norveç, en mutsuzu da Çat. Çünü Norveç kadın erkek eşitlğini başardı. Türkiye de mutsuz ülkelerin içinde. Medyada çalışan kadının hamile olması istenmez. İşten çıkarılanlar sırasında önce kadın gelir” dedi.
Şennur Erdoğan, “Medyada kadın yönetici olsa bile etkili değiller. 1960 yıllarında kadın muhafazakardı. 1970′ de kadın sokağa çıktı, ama öncelikle eş ve annelik görevini aksatmadan çıkabildi. Günümüzde kadın muhafazakarlaştı. Sadece görsel amaçlı kadın kullanılıyor. Haberlerde kadın çok yer alıyor. Çünkü her gün kadın öldürülüyor. ‘İşsizlik bunalttı, cinnet getirdi’ gibi erkeği haklı gösteren haberler veriliyor. Kadın ve erkek gazetecilere eğitim verilmeli. Öldürülmüş kadının boy boy fotoğrafı veriliyor. Erkeği göremiyoruz. Katil erkek teşhir edilmeli. Medya üzerine düşen görevi yapmıyor” diyerek sözünü tamamladı.
İkinci oturumu Aslı Öymen yönetti. Konu, Medya Okuryazarlığı idi. “Haberin başlığı bize saptırarak sunuluyor. ‘Öfkeli koca dehşet saçtı’ diyor. Oysa başlık ‘Karısını öldürdü’ olmalıydı. Haberleri doğru algılamak için eğitim gerek. ‘Evden kaçan kıza zincirleme tecavüz’ haberin başlığı. Bunun anlamı ‘evden kaçarsan başına bunlar gelir’ oluyor. Başka bir haber ‘Kadınlar kalın kafalı Çıktı’. Aslında konu, kadının kafa derisinin daha kalın ve dayanıklı olduğu, ama veriliş şekli çarpık. ‘Bikiniyle yakalandı’ haberi. Bunun açılımı ise, ‘hangi spkeri çıplak görmek istersiniz?’ Başka bir haber başlığı ‘İstabul’la erkek gibi mücadele ettim” sanki kadın mücadele edemezmiş gibi. Medyada kadın tiplerini hep erkekler seçiyor. Sokakta öldüresiye dövülen bir kadının yerde yatan bedenini gösteren fotoğrafın altındaki haber başlığı şöyle ‘Nakavt’. Yanından el ele geçen kadınlar ve erkeklerin hiç ilgilenmemeleri korkunç” diyerek konuşmasını bitirdi.
Işıl Özgentürk, “Medyada cinsiyetçi bir dil var. Yalnızca medya değil, okullarda, toplumda, yargıda her yerde cinsiyetçi bir dil var. Sağ iktidarlar kadını ikinci cins sayar. Örneğin, erkek doğurmayan kadına ‘Kancık anası’ derler. Erkek çocuk yaptığı yanlışı korkusuzca söyler. Kız ise yalan söylemek zorundadır, çünkü erkek çocuk gibi bağışlanmaz. Bu yalanlar aile mutluluğu gibi sunulur. Sağ iktidarlar anneliği yücelterek, kadını eve hapseder. Kadın sokağa çıksa da, eylemlere katılsa da haber değeri taşımaz. Örneğin köylü kadnları HES direnişi. Onun için bağımsız gazete diyoruz. Dizilerde v.s. de başaran kadın örnekleri olmalı” dedi.
Tuluhan Tekelioğlu, “Kadın olduğumu medyada gördüğüm taciz davranışlarıyla öğrendim. Kadın ikinci sınıf olduğunu kabullenmiş, o nedenle ben kadını suçluyorum. İnternet kullanıcıların %70 i kadın, % 30 u erkek. Öyle olduğu halde hâlâ erkek dili egemen. Medya, şiddeti veriş şekliyle erkeğin ‘kadına şiddet uygulayabilirim’i hissettiriyor. Oysa dünya kadına yönelik şiddeti böyle yenmedi. Ülkemizde 15 kadından biri okuma yazma bilmiyor” diyerek noktasını koydu.
Vildan Dönmez, Toplumsal cinsiyetçiliği anlattı. Medya izleme merkezi olan MEDİZ hakkında bilgi verdi. “Medyayı izliyoruz, eleştiriyoruz ve topluma rapor ediyoruz” dedi. Ayrıca Sosyal Hizmet Derneği’nin de izlediğini söylerek, bu konuda umutlu olmamız gerektiğinin altını çizdi.
Kadın Zirvesi elbette yapılmalı, bunun toplumda yararını görmezden gelemeyiz. Ancak panelin yapıldığından ve içeriğinden toplumun ne kadar haberi olduğunun da tartışılması gerekiyor. Panel saatinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesi, insanların onu dinlemeye yönelmesi, salonun boşalması, bu konudaki emeklere yazık etti. Antalya’nın kenar mahallelerinin zaten hiç bir zaman böylesi panellere ilgisini çekemiyoruz. Çünkü dil onların dili değil. Yine de her şeyi bildiğimizi sandığımız konulardaki yerleşik yanlışlarımızdan böylesi paneller sayesinde kurtulacağımızı da gözardı etmemeliyiz. Emeği geçenlerin yüreğine sağlık.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here